Temmuz 30, 2009

AVUKAT


HAYAT NE GARİP
Ali İhsan aileden fakirdi.Ana babası köyde kendi halinde yaşayan, birkaç zeytin ağacı ,2 ineği olan ortalama bir Ege köylüsünden çok aşağıda bir gelire sahipti.Bu yüzden çocuklarını okutmaya da güçleri yetmemişti doğal olarak.İlkokul mezunu Ali İhsan kulaklarındaki bir sorun nedeniyle az duyuyordu ve ancak pil yardımıyla çalışan bir işitme cihazı ile duyabiliyordu.Çevrede kendisine Pilli Ali İhsan diyorlardı.Eşin dostun yardımıyla Milli Eğitime müstahdem olarak girebilmişti.Yani hizmetli.Birkaç yıl sonra da evlenip çoluk çocuğa karışmış ama içindeki okuma hevesi hiç sönmemişti.Kendi kendine düşünürken ortaokul sınavlarına girsem de ortaokul mezunu olsam nasıl olur?demeye başladı.Çalıştığı okulun müdürüne anlattı durumu.Önce yadırgandı ama Ali İhsandaki hırs hepsinin de bildiği birşeydi.Tamam deyip başvurusunu yaptılar Milli Eğitimde.Gece gündüz demedi çalıştı ve kısa sürede Ortaokul diplomasını eline aldı.
Çok mutlu oldu ama bir süre sonra kendi kendine acaba Liseyi de dışarıdan bitirebilir miyim? Diye sormaya başladı.Dur bakalım dediler bu o kadar kolay değil.Ali İhsan ise durmadı.Hemen başvurusunu yapıp kitaplarını almaya başladı.Dile kolay,öğrencilerin 3 yılda öğretmenlerden öğrenmeyle zor başardıkları bir işe soyunmuştu.Biraz zaman aldı ama azmeden insan duramaz ki.Gece demedi gündüz demedi, okul'un sobasıydı temizliğiydi derken birini bitirip birine başladı.Okul bitse bu defa inek onu bekliyordu.Yıllar geçti ama dersler de hızla azaldı ve mutlu son Lise de bitti.Herkes Aferin Pilli Ali İhsan'a diyordu.
O yaz sevinçten ne yapacağını bilemedi Pilli.Ya dedi ben bu çalışmayla Üniversite bile okurum.Bir gün bunu okulun müdür yardımcısı Necati bey'in yanında da ağzından kaçırdı.Kahkahalarla güldü Matematikçi Necati hoca.Hadi len dedi.Gel beraber girelim sınava.Bakalım nolcek.
Her ikisi de başladı çalışmaya.Necati hoca da az hırslı değildir hani.Başvurular yapıldı,üniversite hazırlık kitapları alındi ve bir yıl sınava hazırlanmakla geçti.Sınav günü geldiğinde her ikisi de içinden diğerinden geri kalmamak,elaleme rezil olmamak için dua ediyorlardı.
Ben Pilli Ali İhsan ve Necati hocayı tanıdığımda her ikisi de Muğla'da aynı okulda çalışan ve birlikte Ankara Hukuk Fakültesine sınavlara gelen arkadaşlardı.Biri okulum hizmetlisi,diğeri müdür yardımcısıydı.Ankara öğretmenevinde kalıp sınav dönemlerinde birlikte çalıştık.İkisi de sınavda başarılı olmuş ve Ankara Hukuk fakültesini kazanmışlardı.
Yıllar içinde her ikisi de zorlu Hukuk derslerini başarmak için çok gayret ettiler.Özellikle Ali İhsan kalabalık kantin ortamlarında işitme cihazını kapatır,ders notlarına gömülürdü.Zorlu bir süreçti .Ali İhsan okulda hala soba yakıyor,temizlik yapıyor,zaman zaman makam odasının kapısını kapatıp hukuk derslerine çalışan Necati hocaya çay,kahve götürüyordu.
Ben diplomamı alıp okulun yükünü sırtımdan attığımda Pilli de mezun olmuştu.O artık Hukuk fakültesi mezunu bir hizmetli idi.Gazetelere haber oldu,okula ve ilçeye övünç kaynağı.
Necati hocayı sordum,okulu bıraktı,dersanecilik yapıyor,dediler.
Yıllar sonra ben de milli eğitimden emekli oldum ve içimde Avukatlık yapma isteğim kalmamışken Pilli ALİ ihsan hem emekli olmuş hem de kendi ilçesinde bürosu olan bir Avukat idi.Zar zor bi çift kabinli pikap almış onu da kapının önünden çalmışlar.Kim çalışır,kim kazanır,kim hangi yola gider belli değil hayatta.Pili hala avukatlık yapıyor,Necati hoca ise dersane ortağı.Bense geziyorum.Yüce Rabbim bana ,Gez,dedi.

Temmuz 28, 2009

mola

YALIKAVAK'TA UZUN YAZ TATİLİNİN SONU
4 Aydan beri hayatımın en uzun tatilindeyim Yalıkavak'ta.Bu süre içinde bi ev kiralayıp,basit eşyalarla döşedim ve günlük hayatıma yeter bir düzen kurdum.Çevreyi gezdim,insanlarla tanıştım,yürüyüşler yaptım,fotoğraf çektim.Deniz mevsimi gelince de her gün denize girdim,çok uzun zamandır hiç olmadığı kadar da kitap okudum.
Bunların son üç'ü gayet güzel kitaplardı.kısaca tanıtayım;
İki Esir;romantik iki genç arasında başlayan fırtınalı ve tutkulu aşk 100.sayfada mutlu son halini alıyor ama roman da tam bu noktada esas konuya başlıyor.1.Dünya savaşının başlamasıyla Kazakistan'ın ücra bir şehrinde erkeğin 7 yıl süren esareti ve aynı sürede yalnız başına kalan genç bir kadın'ın Budapeşte'deki sivil esareti.Acaba ilk önce hangisi hayatına yeni birisini almıştır ,dersiniz?
Rus Senfonisi;Yine Rusyada geçen sürgün bir hayatın anlatıldığı mükemmel bir roman.Alman oldukları için önce Polonya'ya sürülen anne baba ve onların 2.Dünya savaşında Polonya'nın Ruslarca işgali üzerine Rusya'ya sürülen çocukları.Bu çocukların ikisi arasında doğan aşk ve komünist yönetimin kırsaldaki hallerinin anlatıldığı çok güzel bir roman. İki insanın birbirine bağlılığının boyutlarını anlatmak mümkün değil.Önceki roman sevilenin bir kalpten siliniş süreciyken bu roman sevilen için fedakarlığı ortaya koyuyor.
Peter S'nin iğfali;Değişik bir anlayış ve şaşırtıcı olaylar ile Amerikan yaşam tarzı ortaya konmuş.Erkeklerin çalıştığı bir randevuevi fikri üzerinde yürüyen roman acımasız Amerikan kapitalizmini çok güzel ifade etmiş.Yer yer erotizm varsa da ,o kadar da romanın gereksinimi halinde sunulmuş ki hiç rahatsız etmiyor.Bu da güzel bir roman.
Bütün bu romanlar Yalıkavak İskele Kafe'den alıp okuyup yerine koyduğum kitaplardan birkaçı.Bir tane de ben hediye ettim.
Neticede herşey insanla başlayıp onunla bitiyor.Ben de sosyal yönden Yalıkavak'ta sıkıldım.İnsan cennette bile olsa yalnız çekilmiyor.Bu uzun tatili bitirip Denizliye dönmeye karar verdim.Denizli'de çok güzel bir ortam mı var sanki?Hayır ama gene de akraba ortamında biraz zaman geçireyim bakalım.Bundan sonra hareketli ve renkli bir hayat geçirmek istiyorum.Sıkılıncaya kadar bir yere yerleşmek ve sıkılınca ara vermek.Olabildiği kadarıyla.Mesela Fethiye'de bir kış geçirmek veya İstanbul'da 6 ay yaşamak gibi.Göçmen kuşlar benzeri.Atalarımız göçmen ne de olsa....Yine de burası Türkiye.Hayaller ile gerçekler herzaman üstüste çakışmıyor,hayırlısı,Hadi bana müsaade.
ÖSS'de derece yapan ve Koç Hukuk düşünen Tunay Altay'ı da kutluyorum.Yolu açık olsun tüm Mustafa Kaynaklıların.

Temmuz 15, 2009

BİR ''GÜLSÜM '' HİKAYESİ

Gülsüm 17 yaşında lise 2. sınıf öğrencisi güzeller güzeli bir kızdı.Tüm okulda olduğu gibi İlçede de onu bilmeyen yoktu.Denizli'nin bu uzak ilçesinde herkes birbirini bilirdi zaten.Kim kimle evli,çoluk çocuğu kaç tane,adları ne?Bunlar sıradan herkesin bildiği şeylerdi işte.
Gülsüm'üm rüyası ise okumak,bi meslek sahibi olmaktı.Tabii birini de sevecekti ama daha zamanı vardı.belki de vardı kim bilir?
Reşit ise kasabanın zenginlerinden birinin yaramaz çocuğuydu adeta.Arkadaşları ile her haylazlığı yaparlardı.Nerede akşam oradada sabah olurdu bazen.Gençlik işte.Babası da bıkmış usanmıştı ama elden ne gelir.Evlat işte, atsan atılmaz satsan satılmaz.Oğlana git biraz akaryakıtistasyonunun başında dur,pompacılara gözkulak ol diye diye dilinde tüy bitmişti ama
oğlanın umurunda değildi.Varsa yoksa arkadaşlarıyla takılırdı.
Reşit ve arkadaşları tam da okulun dağılma saatinde gene içmeye gitmeye karar vermişler,okuldan çıkanlar arasından kornaya basa basa kalabalığı yarıp geçiyorlardı ki Reşit'in gözü Gülsüme takıldı kaldı.Bu ne kızdı böyle.Kendisi birkaç yıl evvel okulu yarım bıraktığında bu kız neredeydi acaba.Ya daha gelişip serpilmemişti ya da Reşit kördü,kimbilir.Reşit orada
kalakaldı.Kızın yüzü gözünün önünden gitmiyordu.Ne yapıp edip bu kızı alacaktı.Kızla tanışmasına da gerek yoktu.Doğrudan ailesine açtı konuyu.Dur hele dedi babası.Biz ki zengin bir aileyiz bize yakışırlar mı düşünelim.Anası da: ben de bi soruşturayım dedi.Nasılmış,huyunu tüyünü bilmeden kız mı alınırmış?Dur bakalım daha kızın okulu neyim var.Hemen coşma.
Aile bi düşünelim derken haklıydı ama Reşit kafayı takmış Gülsüm deyip başka bişey demiyordu.Artık okulun dağılma saatlerini gözler olmuştu.
Ana babası Reşitle başedemeyeceğini çok geçmeden anladı.Reşit daha çok dışarı gidiyor,içiyor,ters ters cevaplar veriyordu sorularına.Yapacak bişey kalmamıştı.Çaresiz gidip Gülsüm istenecekti.
Gülsüm'ün ana babası orta halli,kendi işinde gücünde insanlardı.Kasabada kimse onlar için kötü birşey duymamıştı şimdiye kadar.Görenek gereği aracılar haber ettiler hayırlı bi iş için evlerine misafir geleceğini.Reşit'in ailesinin ellerindeki hediyeler varlıklı olduklarını hemen belli ediyordu ama ne yapsınlardı yani.varlıklı olmak suçmuydu ki.
Hoşbeşten sonra kız istendi.Kızın babası bi düşünelim, dedi,Usulen.Kız daha küçük.Okulu var,hen sonra o ne diyecek bakalım.
Gülsüm:katiyen olmaz diye hemen bayrağı çekti.Benim yaşım kaç ki.Ben okuyacam.Öğretmen olacam.Evlenmek istemiyorum ben,diye kendi kendine konuştu durdu.Yapacak bişey yoktu.Kız istemiyordu.Zorla olacak değildi ya.
Reşit cevap gelince çıldırdı.Dar ederim bu kasabayı onlara dedi,esti gürledi.İlk öfkesi geçer geçmez de doğru arkadaşlarıyla içmeye.Ne de olsa reddedilmek kasabanın en zengini de olsa onlara da zor gelmişti besbelli.Bi daha istetti ama nafile.Gülsüm,Nuh diyor başka da bişey demiyordu.Kasaba çalkalanıyordu.Gülsüm ne dişli kızmış, diye.Hele arkadaşları Gülsüme hayran hayran bakıyorlardı.Sen tut,kasabanın en zengin ailesinin oğluna hayır de.İnsan zengin oğlunu teper mi diyen de oldu,Aferim diyen de.
O yaz Lisenin son sınıfına geçmişti.Hem de takdirname alarak.Gelecek yılın sınavı için şimdiden kitaplar almış,çalışmaya başlamıştı.Gençti bi taraftan da.Arkadaşlarıyla buluşuyor,dedikodu ediyor,arkadaşlarıyla eğlentilerden de geri kalmıyordu.
O akşam kına gecesi vardı,yukarı mahallede.Hadi dediler kızlar.Hep beraber gittiler, oynadılar,kalkıdılar.Vakit epeyce ilerlemişti.Anca varırız eve dediler.Yoksa sabaha kadar da oynarız biz.Yola çıktılar.
Eve yaklaşmışlardı ki birden bi araba önlerini kesti.Ellerinde pompalı tüfekle Reşit atladı arabadan aşağı.Sonra da arkadaşları.Kızlar anlamışlardı.Reşit Gülsüm'ü kaçıracaktı.
Bağrışmaya başlayan kızların bir kısmı çok sevdikleri Gülsüm'ün üzerine kapandılar.Kız altlarında nefes alamayacak haldeydi.Reşit durumu anladı.Bu işe girerken çok düşünmüştü,çok da içmişti.Gözü Gülsümden başkasını görmüyordu.Tek tek
kadınları tuttuğu gibi savurmaya başladılar.Nihayet Gülsüm ortaya çıktı.Tuttukları gibi arabaya atılan Gülsüm,İmdaaaat! kurtarın diye bağırıyor,kadınlar ağlaşıyorlardı.Gaza basan şoför tozu dumana kattı, gitti.Arkalarında kalan kalabalığa dönüp bakmaya fırsat bile kalmamamıştı.
Nereye gideceğiz? diye sordu arkadaşı.Orman yoluna sap! dedi,Reşit.Bu arada ipi verin de kızı bağlayalım,tepinip duruyor bu.
Ellerini bağladıktan sonra Gülsüm'ün hareket edecek hali kalmamıştı.Nihayet daha önceden bildikleri çeşme başına vardılar.
Duralım,dedi Reşit.Durdular.Kimi korkudan kimi heyecandan şaşırmış kalmışlardı.Kimi tuvaletini yapmaya gitti kimi de elini yüzünü yıkamaya. Reşit fırsat bu fırsat dedi.Siz biraz oyalanın dedi arkadaşlarına.Neden kaçırmıştı Gülsüm'ü? Evlenmek için.Madem gönüllü olmuyordu öyleyse zorla olacaktı.Gülsüm'ü soymaya başladı.Çırpınmalar bir süre sonra ağlamalara,daha sonra da yalvarmalara bıraktı.Reşit'i aklı başında değildi ki denilenleri duyabilsin.Gülsüm sustuğunda ise herşey bitmişti.
Ne genç kızlığı kalmıştı,ne telli duvaklı gelinliği ve ne de okulu,öğretmenliği.Herşey bitmişti.
Ertesi sabah ve sonraki sabah ta orman içlerinde uyandılar.Gülsüm kirlenmişti.Reşit havalarda uçuyordu.Artık benim oldun, diyordu.Arkadaşlarından biri farketti benzinin bitmek üzere olduğunu.Çaresiz asfalta çıkılacaktı.Hem daha kaç gün ormanda gezip duracaklardı ki.İstemeden de olsa herşey olmuş bitmişti.Bulıunurdu herşeyin bir çaresi.
Durdukları benzincideki çocuk tanıdı onları.Jandarma gelip haber vermişti olayı.Hemen telefon ettiler Jandarmaya ve 10 kilometre ileride çevirirdiler etraflarını.Karakola giderlerken babam ne yapar eder beni kurtarır,diye düşünüyordu Reşit.
Ağır Cezalıktı suç.Herşey ortadaydı.Denizli'nin en meşhur Avukatlarından birini tuttular hemen.Para peşin verilmiş ,çocukların bir an evvel az bir cezayla kurtulması bekleniyordu.
Evdeki hesap çarşıya uymadı.Olayda bir suça uygulanacak tüm unsurlar vardı.Gece yapılmıştı,ağırlaştı.Silah vardı,ağırlaştı.Birden çok kişi suçu birlikte işlemişti,ağırlaştı.Mahkeme heyetinde bir de kadın üye vardı ki sanıklara bakışı bile içinden geçenleri anlamaya yeter de artardı bile.Mahkemenin karar günü geldiğinde sanıkları hepsi de iki dirhem bir çekirdek
giyinmişler,başlarını yan yatırarak sessizce ayakta bekliyorlardı.
Karar açıklandığında salon derin bir sessizliğe gömüldü.Gençlerden bazıları adam mı öldürdük biz?diye bağırıyorlardı.Reşit 24 yıl hapis cezası almış,diğerleri de yardım ve yataklıktan 12'şer yıl hapis cezasına çarptırılmışlardı.
Avukatın bürosuna öfke içinde girenlere Avukat yeni bir yol öneriyordu.Benim burada yapabileceğim bu,dedi.Kararı heyet verdi.
Temyiz edeceğiz.Temyizde çocukları kurtarmanın yolu çok kuvvetli bi avukat tutmalısınız Ankara'dan.Böylece sorumluluğu Ankaradaki avukata yüklemek kolaylaşacaktı.
Aylar sonra Temyiz sonucu belli oldu.Yargıtay cezayı aynen onamıştı.Cezalar çekilecekti.Ankaradaki eski milletvekili yeni Avukat da etkili olamamıştı.Yapacak birşey kalmamıştı.Son çare,dedi Avukat:Gülsüm evlenmeyi kabul ederse ,cezalar
ertelenir.O zaman kurtulurlar.Gülsüm ise olaydan sonra Muğlaya götürülmüş ve bir akrabalarının yanına yerleştirilmişti.Kız tarafının evliliği Kabul etmediklerini söylediler.Çaresiz büroyu terkettiler.
Birkaç ay sonra bir gün Reşit ve arkadaşları büroya geldiler.Biz evlendik,dedi Reşit.Hayırlı olsun dedi,Avukat.
6 ay kadar sonraydı sanırım,Avukat bürodayken kapı çalındı.Gelen Reşit'in babasıydı.Kız boşanmak istiyormuş.Boşanma davasını siz alır mısınız diyordu...Yapılan evlilik değildi ki zaten..

Temmuz 07, 2009

OKUR


Bu yaz çok hareketli geçiyor.Yalıkavakta günler geçerken Denizli'de bir düğün oluyor, haydaa Denizliye,ardından bi mahkeme işi oluyor Denizliye, İlker ve Mehmet geliyorlar ben gene Denizli yollarındayım. Günlerim Yalıkavak'ta geçerken yapabileceğim ve en çok sevdiğim şeyi yapmaya karar verdim.Kitap okumak.Sabah, akşam, plajda, yolculukta derken epeyce kitap okudum.Bunların içinden bende iz bırakanları kısaca anlatayım da belki okumak isteyenler olur diye düşündüm.zaten yazacak yeni şey yok.
Mina Urgan kitapları;Uzun zaman oldu yazılalı ve bir çok insan da okudu ama ben yeni fırsat bulabildim.Mina hanımın Dinazor serisi iki kitabı var.Anıları ve gezileri.Her ikisi de insan hayatının nasıl güzelleştirilebileceği,renklendirilebileceği konusnda çok güzel örnekler sunan iki güzel eser.Sevdim.
Çöl;Yalıkavak Belediye İskele Kafenin kitaplığında buldum.Sayfaların kenarları sararmış, incelmiş, çevirirken çatlıyor filan.Kapağa baktım 70'li yılların birinden.Bir Avustralyalı yazarın.Okudukça içine çekti .Sindire sindire okudum ve sonuç; İnsanı derinden etkileyen ve hayatın anlamı konusunda derinlikli düşünceler oluşturan bir eser.Çok beğendim.
Zenon;Bir ortaçağ anlatısı.Batı felsefesi Tarihi adlı seri'den Ortaçağ hakkında bilgim var ama bu kitapta öyle yaşantılar,öyle insanı çarpan olaylar var ki günümüz dünyasında Din için yaşayan insanları derinden sarsacak örnekler yeralmış.Kitapta yeralan kişi ve yer isimleri okumayı zorlaştırıyor ama bütünü ile etkileyici bir kitap.Laiklik ne için gerekli anlıyor insan.Veba,büyücülük,Kilisenin gücünü anlamak için iyi bir tercih olur.
Çıplak Maya;1960 yılında yayınlahmış bu kitabı elinize aldığınızda tercüme yapıldığı yılların kelimelerini okuyup gülmeye başlıyorsunuz.Bu ne ya diyorsunuz.Anlamını bir an düşünmek gereken kelimeler bunlar.Neyse , okudukça kitap sizi eline bi alıyor ki bırakmak nee mümkün.Francis Goya adlı ispanyol ressamın insanın içine işleyen aşkını yüreğinizde hissediyorsunuz.çok güzel bi kitaptı.Tam bir aşk ve macera romanı.Etkisi çok.
Bunlar dışında da kitaplar okudum ama kimi yarım kaldı kimi de bende iz bırakmadı.Aşk romanına başladım mesela 270 sayfa okudum, sonra kitabı bırakıp yalıkavağa dönmek zorunda kaldım falan.
Herneyse,okumaya devam.Gözlerimi yorsa da çok seviyorum okumayı,Haa bu arada Vatan yazarı sevgili Selahattin Duman'ın bir yazısında sözettiği Necati İnceoğlu'nun yazdığı Siper mektupları da çok etikeliyicidir , bulursanız sakın kaçırmayın ha.Benim gibi Çanakkale aşıklarına duyurulur....