Ekim 25, 2010

Barhal (Altıparmak )


Barhal , Artvin'in Yusufeli ilçesine bağlı,Barhal Çayı kenarında yeşillikler içinde bir kasaba.Hayatımda gördüğüm en güzel,en yeşil,en sıcak kasabalardan biri.Yamaçlarında Barhal Kilisesi var, Gürcüler tarafından yaptırılmış.Kasabanın içlerinden Kaçkar dağına giden bir yol var.Bunun dışında Birçok zirveye buradan ulaşmak için yola çıkılabilir.Trekking,alabalık avcılığı,kampcılık ve fotoğraf için çok güzel manzaralar sunuyor.Barhal hakkında ilk bilgiye İstanbulda görev yapan bir yabancının fotoğrafları ile ulaştım.Biz Türkler daha yurdumuzu tanımak için bile gezmeye çıkamamışken bir yabancı Türkiyede bulunduğunda adeta ülkemizin altını üstüne getiriyor.Herneyse adamın değişik mevsimlerdeki Barhal fotoğraflarına bayılmıştım.Bir gün yolum düşer inşallah demiştim ki geçen yaz gerçekleşti.mutluyum,mutlusun,mutlu...
Burası aynı zamanda İstanbul belediye başkanı Kadir Topbaş'ın da köyü.
Tavsiye ederim bir gün siz de yolunuzu düşürün.Barhal'a

Eylül 13, 2010

Yusufeli


Yusufeli Artvin'in Çoruh nehri kıyısında şirin bir ilçesi.Erzurumdan 2 saatlik bir yolculukla varılıyor.Daracık nehir kıyısına sıkışmış,insanların apartmanlarda yaşadığı,yeşillikler içinde bir köşe.Uzun zaman kalınırsa belki insanı sıkar ama yine de yaz aylarında Kaçkar'lara tırmanmak için gelenler burayı hareketlendiriyor.
Burası Türkiye'de nehir sporlarının yapılabileceği en uygun yerlerden biri.Rafting , Kano sporlarına çok uygun.Bunun için çok sayıda insan geliyor.Bir diğeri ise trekking.Buradan Barhal çayı boyunca yürüyebilir,kamp yapabilirsiniz.Yakın çevrede yolu çok zorlayıcı olan yerlerde Gürcü kilisesi kalıntıları da görülmeye değer yerler

Yusufeli'nin bir diğer özelliği ise insanının iyiliği.Son derece efendi,kendi halinde iyi bir insan yapısı olduğu söyleniyor.Nehir boylarında çok güzel meyvalar yetişiyor.
Yusufeli yapılacak baraj nedeniyle su altında kalacak bir ilçe ama buna rağmen yoğun bir şekilde inşaat yapılıyor.Ne iş anlamadım.
Burada Cağ kebabı yiyebilir,dere kenarında kahvelerde dinlenebilir ya da su sporları yapabilirsiniz.Türkiye'nin gizli cennetlerinden biri burası.

Ağustos 17, 2010

TRANSKAÇKAR





Uzun zamandır ilgi alanımda olan bir konuydu Transkaçkar.Nedir olay? Artvin’in Yusufeli ilçesinden başlayarak kuzeyinde bulunan Kaçkar dağının eteklerinde kamp kurarak Kaçkar’a çıkış yapmak ardından geçitler yardımıyla Kaçkarların kuzeyine geçmek ve Ayder yaylasına ulaşmak.
Karadeniz bölgesinin doğusunda yeralan Kaçkarlar Türkiye’nin 4.yüksek dağı.Ayrıca geçilen alanlardaki insanların kültürel özellikleri de son derece ilginç.
1.Gün:Kararsız kaldığım günlerde ve kendimi acaba yalnız başıma yapabilir miyim diye sorgularken bir anda kendimi sırtçantamı hazırlamış ve Erzurum otobüsünde buldum.20 saatlik bir yolculuk sonrası , sonunda Erzurum. (Dadaş turizm 60 TL )
2.gün:Erzurumda 4 saatlik bir süre kenti ve eserlerini görmeme yetti.Yakutiye ve Çifte minareli Medreseleri,Taşhan ,Taş mağazalar ve Gelgör Cağ kebapçısında öğle yemeği. (3 şiş cağ ,1 kadayıf dolması 20 TL ) Ardından Yusufeli minibüsü ile Tortum Gölünü de görerek Yusufeli.(Artvin seyahat 20 TL )
Yusufeli bir trekking ,rafting ve kano sporları merkezi.Maalesef yapacak grup olmadığından yapamadım.Konaklama öğretmenevi .18 TL
3.gün:Sabahtan akşama kadar Barhal (yeni adıyla Altıparmak ) minibüsü kalksın diye boş boş bekleme.Nihayet akşama doğru yola çıkma ve Barhal.Kilisesini fotoğraflama ve konaklamak üzere Barhal Cafe’nin bahçesine yerleşme.(Kamp 10 TL ) Barhal çok güzel bir köy.İstanbul Belediye başkanı Topbaş’ın da köyü.
4.gün:Yaylalar köyüne minibüs’ün öğleden sonra gideceğini öğreniyorum.Ben yola çıkayım da belki bi gelen araç olur düşüncesi boş çıkıyor.Sonuç :16 km yolu sırt çantası ile yürüyorum.Faydası cebimde 10 TL kalması değil sadece.Ertesi günler için vücudum antrenman ile kıvama gelmiş oluyor.Yorgun argın dere kenarındaki çadırların yanına kendimi atıp sahiplerini bekliyorum.Gelenler İstanbul’dan Kartal dağcılık kulübü üyeleri.Çadır kur ama nezaketen yer sahibinin pansiyonunda bi öğün ye.uyarısı.Akşam yemeği pansiyonda. 17 TL
5.gün :Sabah erkenden Olgunlar köyüne doğru yola çıkış.Yaylalar köyü içinden geçmek yokuş nedeniyle adamın iflahını kesiyor.Oflaya puflaya 2 km sonra Olgunlar köyüne varıyorum.Burası Kaçkar öncesi bakkal ve yerleşim olan son köy.Biraz alışveriş ve yola devam.Toplamda 11 km kadar dar bir patikadan yürüdükten ve hele son 300 metrede terlemekten , susuzluktan ,yorgunluktan bitap düşmüşken İstanbullu bi Avukat ile tanışıp laflayarak Dilberdüzü’ne varıyorum.Burası Kaçkar tırmanışı öncesi ana kamp alanı.Aradan 2 saat kadar geçtikten sonra Kartal dağcılık’ın elemanları da geliyor ve çadırlarını kuruyorlar.Saat 2’den akşama kadar sohbet ve dinlenme ile zaman geçiyor.Yarın Kaçkar tırmanışı var.
6.gün :Sabah 4’de erkenden kalkıyorum.Avukat arkadaş ve bir başka çift ile tırmanma kararındayız.Kahvaltı ertesinde yola çıkarken Kartal dağcılık ta yola çıkıyor.Biz de aralarına kaynıyoruz.Zorlu bir tırmanış sonrası çok yorulmuşken Deniz gölü bizi karşılıyor.Biraz mola ardından yine tırmanış ve karşımızda Kaçkar dağı.3932 m yükseklikle biz bekliyor.Burası tamam mı ,devam mı kararı yeri.Sabahleyin yanıma alabileceğim bi küçük çantam olmadığından boynumda fotoğraf makinesi bi o yana bi bu yana sallanıp duruyor.Son metrelerde ihtiyaç duyulan ve vücudun su kaybını telafi etmeyi amaçlayan meyve karışımlı su yok ve ben çok ama çok yorulmuşum.Önce aşağı inmeyi gerektiren dik yamaca ardından aşağıdaki küçük göle ve sonra da zirveye doğru uzanan çarşak denilen taş yığınlarına bakıyorum ve benim için buraya gelmek bile başarıdır deyip benim için tamamdır diyorum.Ben dönüyorum ,grup zorlukla tırmanmaya devam ediyor.Dağcılar ile onlara katılan bir çift çıkıyor zirveye.Avukat arkadaş da yarıda bırakıyor.Geri dönüp Deniz gölünde oyalanıyorum.Ardından nirengi noktaları olan birkaç taşın üst üste yığıldığı işaretleri geçip Dilberdüzü’ne iniyorum.3550 m benim için zirve oldu.
7.gün:Sabah erkenden kendi başıma yola çıkıyorum.Amacım öğrendiğim rotayı izleyip Ayder yönüne geçmek.Olgunlar köyüne geliyorum.Girişte gözlemeci’de 1 gözleme 2 ayran 6,5 lira.Biraz da bisküvi ve çikolata gerek bana.Tang da lazım tabii.Çantam sırtımda köyün içinden sola dönüp bir dere yatağını izliyorum.Önce Dobe yaylası ardından yamaç boyunca yükselen patika giderek dikleşiyor.Artık öylesine ıssızlaşıyor ki patika ,içimden şurada karşıma bi ayı çıksa ne yaparım korkuları doğuyor.Çarşaklar başlıyor.ardından nihayet kar.Karlarla dolu küçük çukurları geçip bir düzlüğe ulaşıyorum.Ardından aşağı doğru alçalan bir patika.Naletleme geçidini geçmiş bulunuyorum.Zirveler o kadar sessiz ki.3200 m civarındayım.Aşağı doğru adrenalin yüklü, Korkularımla ve yorgun bi halde iniyorum.Önce küçük bir göl ve ardından aşağıda Karadeniz gölü.Çadır kurup dinlenirken içimden tamamen soyunup suya girmek geliyor ama ya bi gelen olursa ? Elimi yüzümü yıkamak ,ayaklarımı suya sokmak yetiyor.Özellikle soğuk su yorgun ayaklar için birebir.2 saat kadar sonra yamaçtan gelenler görülüyor.Nihayet Kartal dağcılık gene burada.Akşam yemeğini yemeyi bitirmişken çıkan rüzgar bana , çadıra gir ,diyor.Erkenden girdiğim uyku tulumunda uzun bir gece beni bekliyor.
8.gün :Yine gruptan önce kalkıp yola çıkıyorum.Gölün üst kısmından dik bir patika önce bir sırta ardından Kavron yaylasına doğru yavaş yavaş alçalan bir vadiye ulaşıyor.Sırta ulaştığımda bakıyorum ki 2 tane göl .Öndekinin yanında naylon çadırlar kurmuşlar ,hiç yanaşmayıp yüksekteki göl kıyısına ulaşıyorum.Büyük Deniz gölü burası.Sabahın erken saati kimseler de yok.Çıplak suya girmenin tam zamanı.Kısa bir suyla eğlenme ve hemen giyinip ( ne olur ne olmaz ) ,yola çıkıyorum. Arıyorum arıyorum aşağı inecek yeri bulamıyorum.Bendeki rota patikayı derenin solunda gösteriyor fakat patika yok.Nihayet yeşillikler içinden daha önce inilmiş bir iz bulup iniyorum.Epeyce inince derenin sağından aşağı inen patika belirginleşiyor.Ben de hemen o tarafa seyirtiyorum.Artık patika daha düzgün iniyor.Aşağıdan gelenler var,önce çoluk çocuklu bir turistik grup sonra da 2 dağcı.Yola devam derken saat 11 gibi Yukarı Kavron yaylasındayım.Kaçkarları geçtim.Bu bana yeter.Kavron’da hem serin bir hava hem de yağmur var.Ramazan nedeniyle akşamları horon tepme olayı kalkmış.Öyleyse durmanın anlamı yok..Dolmuşa bindiğim gibi Ayder yaylasındayım.10 Tl Acıktım vakit öğlen . Bi yemek yiyorum ki ,mercimek çorbası ,alabalık –sanırım tereyağında pişirmişler – ve salata 9 TL .mükemmmel yemek .Yaylada çadır kurma zorlaşmış.Taa üst tarafa atmışlar çadırlı kampcıları.Şimdi taa oraya kadar çıkamam deyip yürümeye başlıyorum yokuş aşağı.Az sonra gelen minibüs Pazar’a kadar götürüyor.9 TL Pazar’dan Rize’ye geçiyorum ve ardından Metro turizm ile Rize – Ankara (50 TL ) ,Ankara – Denizli Pamukkale turizm 35 Tl. Dokuzuncu gün olmuş ve ben tam dinlenmeden yollardayım ama evimdeyim.Kendi başıma Transkaçkar yaptım.Seneye zirve inşallah.
Sırada ne var acaba? Antalya’dan Isparta Yalvaç’a olan Saint Paul yolu olabilir ya da Fethiye’den Antalya’ya Likya yolu .Hayırlısı bakalım…


Haziran 22, 2010

MAYBAL

Blogda genelde gezilerimi , yaptıklarımı anlatıyorum ya ,bu defa da yediklerimi anlatayım istedim.
Birincisi Maybal .Maybal,Muğla arı yetiştiricileri Birliğinin üretimi olan bir bal markası.Kısaca üreci birliği ürünü.Bu kadar zamandır gerek pazarlardan gerekse çeşitli markalara ait o kadar bal yedim ama böyle güzelini yemedim.İnsanın genzini yakan özgün çok güzel bir ürün.Kesinlikle tavsiye ederim.Denizli'de birkaç süpermarkette bulmuştum daha önce inşallah hala vardır.Siz de rastlarsanız kaçırmayın,derim.
İkincisi de evde yapılan işlerle ilgili.Bir adet enişte köyden bi sürü erik getirmiş,kırmızı,ergin hafif mayhoş güzel bişey.bana da zorla verdiler 5 kg kadar.Ye ye nereye kadar.Birazını da bi komşuya verdikten sonra kalanını pişireyim dedim.ya marmelat olur ya da reçel.Biraz su ilave edip hafi ateşte pişsin diye bıraktım.İçeride de Brezilya'nın maçı var.maç bitti,biraz da film seyrettikten sonra artık yatayım,dedim.Mutfağa bi girdim ki o da ne? Erik tenceresi taşmış,fırın üstü taşanlarla dolmuş,yere kadar ulaşan döküntüler ve ocağın üstü yanları heryer pembe bir renk almış.Tamam dedim kadınlar neden sütü taşırır şimdi anladım.Elindeki işe gereken dikkati göstermezsen olacağı budur.Elimde bir kavanoz dolduracak kadar marmelat mı ne idüğü belirsiz bişey kaldı.bakalım nolcek.Sulandırıp sulandırıp yerim ben onu.


Taşma demişken son birşey,traktörüne mazot doldurmakta olan kardeşim,hemen arka taraftaki hangarda bişey yapıp geleyim diyor.Gidince yapacağı şeye takılıyor ve evin önüne gelince bakıyor ki mazot dolmuş,taşmış heryer çevre felaketi halinde.Garibim hala 400 liralık akıp giden mazota üzülüyor.Siz siz olun elinizdeki işe odaklanın ve sabredin...

Mayıs 29, 2010

Neler öğrendim?



Resmin konuyla ilgisi yoktur.sadece görsellik olsun diye koydum.Denizli horozu
Eylül 2009'da Bodrum Yalıkavak'ta yapacak bi iş yoktu,tüm zamanımı emekli hayatı şeklinde ve kira evinde geçirmek için erken olduğuna karar vererek geri döndüm.
Yapılacak iş ararken arkadaşlarım işimi buldular.Özel bir lisede Coğrafya öğretmenliği.Başladım ve kısa sürede öğrendim devlet okulu nedir,özel okul nedir?
Ne kadar şikayet etsek te devlet okulları daha öğretmen ağırlıklı okullar hala.Okul devletin.Bizler de onun memurları, öğretim işiyle görevli olan.Neticede okulları kendimizin gibi görüyorduk,sanki bizim malımızdı.
Özel okulda çalışınca anlıyorsun ki,orada patron öğrenci.''Babam parayı veriyor, nasıl olsa bana hizmet edecekler'' diye düşünüyor.Binaya,öğretmenlere,memurlara o gözle bakıyor.Bakış açısı böyle olunca öğretmenin de davranışları değişiyor,öğrencilerle iyi geçineyim,fazla kavga ortamı olmasın diye bakılıyor.Öğrenciler haylazlıkta sınır tanımıyorlar.Sadece öğretmeni severse belki biraz ders dinliyor,uslu duruyor.Neticede yarattığı stres nedeniyle yolları ayırmak zorunda kaldım.
2.dönem başında bu defa bir kpss kursunda ders varmış,gel dediler.Gittim.Çocuklar üniversiteyi bitirmişler,çalışacak bir iş yok ya da varsa bile memnun değiller.Devlet'e kapağı atayım,bir yerde memurluk olsun da her ay maaşımı alır,idare olur giderim düşüncesindeler.Hadi onların yıllar önce gördüğü ders konularına bir daha dön.KPSS'de çıkan sorulara göre konu anlat,derken dönem bitti.yeni açılan dönemde ben yaz tatili yapacağım deyince ben de hoşçakal demek durumunda kaldım.
Bu ülkede hayat gerçekten kolay değil.Bir gün bir güne bir yıl bir yıla uymuyor.Geçen yıl bu zamanlar Bodrum'da deniz,güneş kum derken bu yıl nasıl ve nerede tatil yapacağım diye düşünmekteyim.Seneye hayırlısı,bakalım.

Nisan 10, 2010

Balaji ve Tamara


Hospitalityclub.org adında bir site var.Açılımı misafirperverlik kulübü.Ben de üyeyim doğal olarak.misafirperveriz ya.Evvelki yıl ilk defa Tacikistan'dan Tahir ve Anastasia adında iki genç geldi.Kalmak istediler.Geldiler,Pamukkale'yi gezdiler ve Antalya'ya devam ettiler.Neşeli gençlerdi.
Bu yıl da yaşlı bir Hintli karı-koca.Balaji ve Tamara.Adam elektrik mühendisi.emekli olmuş,işi gücü gidilecek yer planlayıp bu site aracılığıyla kalınacak misafirperver insanları bulmak.Neşeli,eğlenceli iyi bir Hintli.
Eşi tamara bir Jinekoloji uzmanı doktor.O da emekli.Kocasının peşine takılmış,birer sırt çantası.Japonya,Meksika,Fas ve daha bir sürü ülke.
İki mühendis oğulları var ABD'de çalışan.erkek 9 kardeş,Tamara ise 4.Kendileri ise sadece 2 çocuk sahibi.
Geldiler,Afrodisis'a ve Pamukkale'ye gittik.Dolaştık.Denizli'nin altyapı nedeniyle delik deşik sokaklarında yürüdük.
Rodos'tan başlayıp Yunanistan,Hırvatistan,Slovenya,İtalya,çek cumhuriyeti,Slovakya gibi uzun bir tur planlamışlar.3 ay sürecek uzun bir gezi.İki sırt çantalı emekli.Dün gittiler arkalarında hoş bir seda bırakarak.
korkarım bu misafirperverlikle benim ev yolgeçen Hanı'na dönecek sonunda.Evi Tekke mi yapsam ne?

Mart 08, 2010

LAODİKYA


Laodikya'da aşk evi

Laodikya gezisini sonunda yaptık.
Grup çok küçüktü.Sadece ben ve enişte.Denizli'de Özel idare işhanının karşısından ( eski öğretmenevi önü ) kalkan 7/1 numaralı otobüslerle her çeyrek geçe veya kaleiçinin altından Goncalı minibüsleri ile gidebilirsiniz.Başka bir yol pamukkale ve Akköy minibüsleri ile gidip yolda inerseniz Goncalı yolunda 1 km sonra giriş kapısındasınız.Kişi başı 5 tl giriş ücreti var.
Laodikya eski Denizli demek.Tarihi 2200 yıl öncesine gidiyor.Bir tepe üzerine kurulmuş ve B.Menderes ovasına hakim bir noktada ve önemli bir merkez.Herşeyden önce bir kavşak noktasında.Hierapolis'e ( Pamukkale) yakın,Aphrodisias'a ( Karacasu ) giden yollar ile Colossai ( Honaz ) giden yollar buradan geçiyor.Dokuma ve tarım ürünleri ticareti yapılan,zengin, bankerlerin olduğu,Hristiyanlığın Anadolu'daki 7 büyük kilisesinden birine sahip bir antik kent.İncil'de de öyküleri yer alan bir kent.
Denizli Belediyesi ve Pamukkale Üniversitesi destekli kazı çalışmaları yapılıyor.Görebildiğimiz çok büyük bir bölümünün hala toprak altında olduğu.Esat Sivri ( Denizli Basma boya şirketinin sahibi ) olaya dikkat çeken bir isim olmuş.
Tarihte 9 büyük deprem geçirmiş,bunların bazılarında yeniden imar edilmiş ama sonunda tamamen terk edilerek şimdiki Kaleiçi dolaylarına ve Karcı eteklerindeki Hisar köyü çevrelerine taşınılmış.Uzaktan getirilen suların dağıtım merkezindeki su borularını görmek mümkün.
Ortada olanlar;Suriye kapısı (Doğu yönündeki giriş ),Suriye caddesi denilen kentin ana caddesi,Agora ve çevresindeki yapılar,merkezdeki aşkevi (aşk önemli birşey ki kentin tam ortasında yer almış ),iki tiyatro ve bir stadyum.
Tur otobüsleri ile yabancı turistler görmeye geliyorlar.Bence bir gün siz de gidin...

Suriye Caddesi

Şubat 27, 2010

Kaklık Mağarası , Karahayıt Şelalesi




Haftasonları benim için sadece Cumartesi demek artık.İş nedeniyle oluşan bu durum beni haftasonları aktivite yapmak için sadece 1 günlük hareket ile sınırladı.
Ne yapalım derken,yürüyüşlere başladık.
Önce eniştenin köyünden (Çal , Belevi ) Kaklık'a kadar ben,enişte ve eniştenin eniştesi 3 kişi olarak 3 kişi yürüdük.
Sabah erkenden Çal minibüsleri ile köyün yol ayrımına vardık.Buradan yaklaşık 3 km yürüdükten sonra ''Ayı Mehmet '' lakaplı eski muhtar,eski Belediye başkanı olan ve gruptakilerin akrabası olan kişi bizi yoldan alıp 1 km sonra kasabaya bıraktı.3-4 satıcının oluşturduğu bir pazar vardı.Kahvede köylülerle sohbet edip çayları da içtikten sonra başladık yürümeye.Sağa sola baka baka traverten ocaklarına geldik.Dağı taşı delip traverten denilen bir çeşit tam mermerleşmemiş taş çıkarıyorlar.İşleyip ihraç ediyorlar.Bir sürü işletme var.
Kaklık Çimento fabrikası , tam biz arkasındaki yoldan geçerek düze çıkacaz derken kötü bir dumanı üstümüze salıverdi.İnsanın böyle anlarda greenpeace üyesi olup hemeneyleme geçesi geliyor.Neyse ağzımızı burnumuzu kapayıp çıktık.
Öğle yemeği yiyeceğimiz Kaklık Mağarasına vardık.Hava rüzgarlıydı.mağarayı gezdik.Bahçedeki havuzda Su kaplumbağası ailesini izledik,onlara yiyecek verdik.Yürüyüş enişte için erken bitti.Ayağını vuran bot onu bitirmişti.Biz de Kaklık kavşağına kadar yürüyüp ilk etkinliği dönüş minibüsü ile tamamladık.
Bir sonraki hafta grup büyümüştü.Ben,enişte ve onun iki eniştesi.Böylece 4 kişilik bir grup olduk.Plana göre Karahayıt gezisi yapılacaktı.Karahayıt minibüsleri ile vardıktan sonra 2 km kadar yokuş tırmanarak Uzunpınar yolunda soldaki bir çeşmeyi geçtikten sonra sağa saparak yaklaşık 5-600 m sonra su sesini duyduk.Yamaçtan aşağı inerek Karahayıt Şelalesine ulaştık.Fotoğraflar çekip düştüğü kısımda yemekleri yedik.Sanırım yemek olayı giderek abartılıyor.Tekrar yukarı çıkıp yola vardıktan sonra yokuş aşağı Karahayıt'a indik.Bir köy turu ve Kırmızısu (Karahayıt'ın sembolü;yeraltından çıkan sıcak su kırmızı bir renkte traverten oluşturmuş,sonra düzenleme yapalım derken bozmuşlar.Gene ortada birşey var ama bilen için eskisi artık yok.Neyse son 3 km yokuş aşağı Akköy kasabasına varıp minibüse kendimizi atmamızla tamamlandı.
Aslında bu haftasonu için de LAODİKYA antik kentine bir yürüyüş planlamıştım ama son anda iptal ettim.Hafta içi yeni evime taşındığım için evle ilgili acil işler var ve önce onları yapmalıyım.Yeni geziler bizi bekliyor...

Ocak 28, 2010

Bir Fakir olmak şu dünya'da


Hindistan'da sokakta yaşamını sürdüren bir Hint Fakiri yukarıda gördüğünüz.Bi insan dünya malından elini eteğini çekiyor,aile, çoluk çocuk işlerinden sorumluluklarından uzaklaşıyor ve doğru dürüst uyuyabileceği bir yer olmadan sokakta yaşayabiliyor.Ne bir banyo imkanı var,ne de düzenli yemek.Biz Türklerin doğuştan belli görev ve sorumluluklarla, beklentilerle dolu yaşamlarını düşününce ne kadar uzak bir yaşam biçimi değil mi? (Bizde kızlar evlilik için yetiştirilirler,erkekler ise meslek sahibi olup evi geçindirmek için...)
Hindistan inanılmaz bir dünya.Bu fakir daha hiçbirşey değil.Bir gün Haridvar'a giden trende çırılçıplak bir genç görmüştüm.Vagonun köşesinde iki büklüm olmuş,altından bi şeyler kaçıran ve adeta doğadan koparılıp getirilmiş bir hayvan gibi.(hayvan burada aşağılamak için kullanılmamıştır) şaşırtıcı,üzücü ve insanın kendini sorgulamasına sebep olan görünümlerdi doğrusu.İnsan nedir,nerede ve nasıl yaşar? sorularını sormaya,hayatı sorgulamaya neden olan durumlardı.
Şimdi Türkiye'de kadınların isteklerini düşününce, (şöyle bir ev isterim,arabamız şu marka olsun,tatile şu otele gidelim,evin mobilyalarını .........'dan isterim gibi) Biz neredeyiz, onlar nerede diye düşünmeden edemiyorum.