Kasım 17, 2005

öğretmenler günü yazım

ÖĞRETMENLER GÜNÜ
N.Mac Ewan adlı bir öğretmen''Biz aldıklarımızla yaşamımızı idame ettiririz ,
fakat verdiklerimizle bir yaşam yaratırız.''diyor.
Ülkemizde öğretmenlik"kutsal meslek" olarak gorulur ama "hic bir şey olamazsan öğretmen ol" derler.
Öğretmenlerin maaşları azdır, huzurları yoktur, sağlıkları gittikçe bozulur (ornegin ses telleri yıpranır, bacaklarda varis oluşur).
3 ay tatili, haftalık tatil gunleri goze batar ama ruhsal yorgunluklarına kimse aldırmaz.
Sadece sınıflarındaki öğrenciyle uğraştıkları sanılır ama o öğrencilerin 2 adet de velisi ile uğraşmak zorundadirlar.

Öğretmenlerin kötü olanlar hep orda burda anlatılır, iyi olanları ise sadece öğrencileri hatırlar.
‘Öğretmen kandile benzer ,kendini tüketerek başkalarına ışık verir.’ horace .
Anadolunun en ücra kö$elerinde bile görevini onurlu bir $ekilde sürdürmeye çalı$an, fırtınalarda karlarda okuluna giden, çocukları için yemeyip içmeyip kendi maa$ından kılık kıyafet alabilen eli öpülecek, önünde saygıyla eğilenecek, ve gelecekte ülkemizi akıl yoksunu insanlara* bırakmamak için çocuklarımızı eğiten saygın insanlar öğretmenlerdir.
Diğer yüksek okul sonucu erişilen meslekler arasında en kolayı ve en az zeka isteyeni sanılarak haksızlığa uğramış yüce meslektir öğretmenlik.
sadece kitapta* bulunan bilgileri öğrenciye aktarma işi öğretmenlik değildir.
Öğretmenlik, karşısındakinin beyniyle bire bir etkileşime girilen az sayıdaki meslekten birisidir, ve belki de bu meslekler arasında en zor olanıdır. İyi bir öğretmen karşısındaki öğrenciler gibi düşünebilme yetisine sahip olmalıdır ve mesleğin en kritik noktası da budur.
Öğrenmek için (yarısı bile) harcanmamış enerjinin öğretmek üzere harcanması durumunda olunan şey.İşte öğretmenlik budur.. Ömür törpüsü ile sabır taşı bileşiminden oluşan değerli taş..İşte öğretmen budur.
HER HALÜKARDA İYİLİKLERİ KÖTÜLÜKLERİNDEN ÜSTÜN OLAN, TOPLUM GÖZÜMDE GERÇEKTEN KUTSAL MESLEK ERBAPLARIDIRLAR, NE SORUNLARI OLURSA OLSUN. BİR KELİME BİLGİ KIRINTISI BİLE PRİMATTAN İNSAN YAPABİLME YETİSİNE HAİZDİR ZİRA.
BİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEK DEMEK İSE BİNLERCE PRİMATI İNSAN EDEBİLECEK POTANSİYELİ ORTAYA ÇIKARMAK DEMEKTİR.
ANILARLA ATATÜRK
HAPI YUTARDI
Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu:
-Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu?
Öğrenci,çabuk yanıt vermek için boş bulunup:
-Hapı yutardı...dedi.
Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gitti.Öğrenciye on numara verdi.

YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR
Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı.
Atatürk rıhtımda onu bekliyordu.Deniz dalgalıydı.Kralın bindiği motor,inip çıkıyordu.
İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı.
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu.
Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk:
-Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.

DEVRİM BİR ANDA OLUR YA DA OLMAZ
Atatürk yazı devrimini gerçekleştirmişti.
Yaşlı,genç,kadın,erkek tüm yurttaşlar yeni harfleri öğrenmek için gece gündüz kurslara gidiyorlardı.
Devrimi izleyen iki yıl içinde bir buçuk milyon vatandaş okur yazar olmuştu.
yazı devriminin en dikkate değer yanı,Atatürk'ün bu devrimin yerleşmesinde en ufak bir ihmali bile kabul etmemiş olmasıdır.
Örneğin bazı kimseler kendisine:
-Paşam,ilkokulların ilk sınıflarından itibaren yeni harflerle öğretime başlayalım.
O kuşakla birlikte ortaokulu,liseyi ve üniversiteyi izletelim,diyorlardı.
Atatürk bu görüş ve düşüncelerin hiçbirisine yanaşmadı. -Devrim ya bir anda olur,yada hiç olmaz,dedi.

YAPACAKLARIMDAN SÖZ EDİN
Bir soruşturma dolayısıyla,Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar söz açmıştı.
Kendisine Sordu:
-Sizin en büyük eseriniz hangisidir?
Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu:
-Benim yaptığım işler,biri ötekine bağlı gerekli olan işlerdir.Fakat,bana yaptıklarımdan değil,
Yapacaklarımdan söz edin.

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK
Yazı devriminden sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı.
Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı.
Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
-Yurdu kurtardınız.Şimdi ne yapmak istrerdiniz?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır.
Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu.
Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu.
Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti.
Atatürk:
-Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dedi.Eğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isteriz.Sınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.

Kasım 14, 2005

UYDU

Geçen günlerde eve uydu anten aldım.İlk izlenim ve değerlendirme şöyle:Dünya’da ne kadar çok ülke ve tv var.Tabiiki benim gördüklerim sadece iki çanak vasıtasıyla alınabilenler.
Geniş kapsamlı düşününce Dünya’da Devletler,Dinler,şirketler,siyasi görüşler ve satacak birşeyi olan herkes Uydudan yayın yapan TV’ler vasıtasıyla satıcı gibi ortaya çıkmış,pazara gelen insanlara mallarını pazarlıyorlar.Kimi kendi ülkesinin güzelliklerini (Holidays in Greece-Yunanıstan’da Tatiller),kimi ülkesinin propogandasını (Voice Of Amerika-Amerikanın Sesi ),kimi sex yoluyla telefon etmeye dayalı pazarlamalar veya bizzat abonelik ile sex pazarlaması,kimi takı,halı,elektrikli veya benzer alet edevat,kimi Dünya’daki en yeni haberler (CNN),kimi Hristiyanlık,kimi Müslümanlık,kimi Budizm için heyecanlı söylevler vererek para yardımlarını bekliyor,kimi de şarkı ve şarkıcıların dinleyenlerini artırmaya çalışıyor.( MTV- resimdeki binadan yayın yapıyor-) Bizler de alıcılar olarak pazarı-Dünya denen büyük Çarşıyı- geziyor, görüyor bir süre sonra sıkılıyoruz.Herşeyin paraya endeksli bir ekonomik oyunun parçaları olduğunu anlayıp ticari yönleri gizlenmiş gösterişli bir hayatın bizi çeken yönüne takılıp gidiyoruz.Beni en çok etkileyen ise bütün dinlerin birbirlerine ne kadar da çok benzedikleri.Bu pazarda herşey satılık,parayı veren herşeye ulaşır.

Kasım 11, 2005

çameli


Çameli
1980 yılının mart ayında ilk kez öğretmenliğe başlamak üzere babamın murat 124’ü ile Çameli’ye doğru yola çıktık.Ay’ın 11’i idi ve ilkbahar gelmek üzereydi.Denizli’den yola çıktığımızda, güneşli pırıl pırıl bir hava vardı.Acıpayam’ı geçtikten sonra hava soğumaya başladı.Giderek yokuş ve karlı bir yol karşımızda kıvrılarak bizi bekliyordu.Babam bu tür sıkıntılı durumlara pek gelemez.Ben gitmiyorum deyip arabayı kenara çekti.Aslında haklıydı.Araba’da zincir yok,karlı yolda nereye kadar gidebilirsin?.
Biraz bekledikten sonra bir kamyon geldi.Eşyaları (bir yatak,bir kilim,bir iki giyecek,bir küçük tüp,salça,tarhana,bulgur,makarna vs) kamyona atıp,çamurlu sokakları ile Çameli’ye vardık.Okul Müdürü’nün kayınbiraderinin evine yerleştik.
Ev dediğime bakmayın asıl ev yandaydı.Ben,alt katta katırların bağlandığı üst kattaki bir odada kalıyordum.Anam ortalığı toplayıp ertesi gün Denizli’ye döndü.
İlk defa derse girdim,öğretmenim diye seslendiler,kendi yemeğimi yapamadım,hafta sonlarını Denizli’ye gitmek için iple çektim.İlk defa, çıkardığım iççamaşırlarındaki kan izlerinden beni tahtakurularının yediğini anam keşfetti.Cüzdanımı kaybedip maaş ve ders ücretinden oluşan tüm paramı Çameli’de kaybettim.
Yaz geldiğinde elma bahçeleri arasında bekar öğretmen arkadaşlarla gece yürüyüşleri yaptık.İyi arkadaşlar edindim.
Bir Perşembe gecesi arkadaşlarla yedik,içtik.Sabah kalktığımızda hava aydınlanmıştı ve okula geç kalmıştık.Gariptir sokaklar da bomboştu.Radyo’yu açan arkadaşımız bize ihtilal olduğunu,askerlerin sokağa çıkma yasağı koyduğunu söyledi.Böylece 12 Eylül’ü yaşadık.
Alabalık çiftlikleriyle,kurufasulyesi, cevizi ve diğer meyveleri ile Denizli’nin en yüksek,temiz havalı çam ormanlarına sahip,ekonomik ve sosyal kurtuluşunu Fethiye yolunun açılmasında gören bir güzel ilçemiz.
Bir Salı günü babam ve babamın beni getiremeyen murat 124’ü ile köyümüzün muhtarı birlikte gelip köye yeni açılan ortaokula tayin kararnamesini getirdiler ve 8 aylık Çameli günlerim bitti.
Haftasonu gelip alırım dediğim somya*’yı almaya hiçbir zaman gidemedim.Aradan yıllar,yollar,okullar,meslekler geçti.Bir Fethiye ve çevresine yaptığım motosiklet gezisi dönüşü (yol açılmıştı ama ne gelen vardı ne de giden)uğradığım okulum terkedilmişti.Camları kırık,içi boş,virane bir haldeydi.Gençliğimi aradım bulamadım.Lise, yeni yapılan binaya taşınmıştı.
Ben bu yazıyı niye yazdım?Bundan iki hafta sonra öğretmenler gününde kıdemli öğretmen olarak Mustafa Kaynak Anadolu Lisesinde öğrencilere konuşacağım.Nereye geldim derken nereden geldim demeyi unutmamak için.
*Somya bir yabancı kız ismi olmayıp,eskiden çok kullanılan demirden yapılan yaylı yatak.