Ocak 14, 2007

oğlum

Dün oğlumdan bir e-posta aldım.Bana hem kendinin hem benim bloğumu okuyan ve duygulanan bir babanın mesajını iletmiş.Her ikisine de teşekürler.Ben kendi çapında bir öğretmen,hukukçu ve hepsinden de önce bir insan olmaya çalışıyorum.İnsan olan herşeye kavuşur.Resimdeki gibi, dağ başlarındaki yalnız ağaçlar gibidir babalar.Çocuklarının sevgisini beklerken yalnız başlarına ve sessizce.Ayrı da olsalar yürekleri birliktedir.
Kendisinin affına sığınarak yazısını aktarıyorum:
Babalar - Ogullar
Hic yazasim yok, elim kaleme gitmiyor. Veya yazip yazip siliyorum, bloglines abonelerim farkinda sanirim, cunku silsen bile kacmiyor bloglines’dan…

Aslinda hic yasayasim yok desem? Uc gundur bulasik yikamiyorum, lavabo dolmus… Gecen hafta camasira gitmedim, bugun de gitmezsem uzerime giyecek camasir olmayacak haftaya ayiptir soylemesi… Canim HIC bir sey istemiyor, kahvalti bile etmiyorum; sabah kalkinca kahveyi koyuyorum, o olurken dus, cikinca sigara – kahve, yeter…
Isyerim evime gore doguda… Dolayisiyla her sabah ise giderken ve her aksam is donusu gunes karsimda; sabah gunesi ben doguruyor, aksam da ben ugurluyorum bu diyarlarda ben size soylemis olayim bak… Yilbasinda kendime hediye aldigim player'i de taktim mi kulagima, karsimda dogan gunes, shuffle'da bahtima dusen sahane bir sarki, e ben de terkediyorum gercek dunyayi, o yarim saat boyunca kendi / kapali kapilar ardindaki / kimsenin bilmedigi / bilincimin derinlikteki / golgelerin olmadigi dunyaya geciyorum… Bu arada slalom yapan, sari / kirmizi arasi isikta gecen okuzler beni cekmeye calissalar da gercek dunyaya, nafile… Keyfimi bozamiyorlar kendi dunyamda…
Sonra adim adim donuyorum gercek dunyaya sirkete gelince; kusaniyorum gercek dunya silahlarimi, gulmemeye ozen gosterdigim yuzum, sadece is konusan agzim, sert bakislar gibi… Bu silahlari kusanmam lazim, yoksa biliyorum ki gercek dunyada muzik yok, duygular yok, siir yok, ask yok. Siparisler, bos biraktigin anda kendi dunyasina dalip dalga gecmeye can atan elemanlar, makina kapasiteleri, haftalik raporlar var.
Gun bitiminde donus yolunda ayni rituel, bir ibadet gibi tekrarlaniyor, player kulagimda, batan gunes karsimda, ben kendi dunyamda…

Aksam biraz internet surf, ne denk gelirse artik, linkten linke… Nasil denk geldim hatirlamiyorum, genc bir arkadas, Ilker Ender, Toronto’da imis, blogu var, fotografci, burada biraz soluklanalim o zaman, okuyalim bakalim, sonra her zaman yaptigim gibi (“iyiymis lan, linklerine de bakalim”) deyip linklerine bakiyorum, bir link: babam…
Hemen tikliyorum linke, aferin, blank page acmis, isini bilenlerden… Baba karsimda simdi, Mustafa Ender… Bir ogretmen, Denizli’de (ana? kimlerdensiniz?) memleketlim, benden birkac yas buyuk, motosikletli, gezgin, aydin, kamerasi var, bakmayi, gormeyi, gordukleri hakkinda kafa yormayi ve bunlari yazmayi bilen ve isteyenlerden, doygun…
Her iki sayfa da acik ekranda, bir babaya, bir ogluna bakiyorum; gozlerim doluyor…

Mustafa Ogretmenim, bir tek sey diledim baba-ogul blogunuzu okurken; dilerim ki onumuzdeki sene okula baslayacak olan hasretim oglum Can’in ogretmeni sen olursun, ona da ogretirsin, kendi ogluna ogrettigin gibi
Aydin olmayi,
Yasama bakmayi, gormeyi,
Onemli olanin aldigi nefes sayisini saymak degil
Nefesini kesen anlari saymak oldugunu
Yasam agacinin her damlasindan keyif almayi

Onemli olanin varmak degil, yolda olmak oldugunu

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Keyifle ogretmenim, sagolun...

Saygilar...